Beritan Güneş: Tavşantepe’deki suskunluğun arkasında korku iklimi var
ANKARA – 8 yaşındaki Narin Güran’ın öldürülmesi Türkiye gündeminin neredeyse tek konusu oldu ve son günlerde de en çok cinayetin kriminal boyutu tartışılmaya başlandı. DEM Parti Mardin Milletvekili Beritan Güneş, cinayetin kriminal boyutu kadar sosyolojik, psikolojik ve politik arka planının da konuşulması, tartışılması gerektiğini söyledi.
Aynı zamanda psikolog olan ve çocuk hakları üzerine çalışmalar yürüten Güneş, köydeki ve ailedeki büyük suskunluğun nedenleri üzerine özellikle düşünülmesi gerektiğini ifade etti.
Narin’in kaybolmasından bugüne kadar tüm süreci yakından takip eden Güneş, günlerdir suskunluğunu koruyan köylülerin aslında pek çok şey bildiğini ama konuşmadıklarını gözlemlediklerini söyledi. Güneş, “Detaylar ortaya çıktıkça köylülerin bildiklerini ifade edemediklerini, konuşmama baskısıyla karşı karşıya olduklarını gördük. Bir hakikatle yüzleşememe, gerçeği söyleyememe, yanlış olana tavır koyamama hali var” dedi.
‘KÖYDEKİ SUSKUNLUĞU OLUŞTURAN, SİYASETİN KENDİSİ’
Bildiklerini söyleyememe halinin öğretilmiş korkulardan kaynaklandığını ifade eden Güneş, bu durumun siyasetten bağımsız düşünülemeyeceğini de vurguladı:
“Konuşamamak, korkmak ya da risk almak, kendini tehlikeye atmak istememek; bir takım güdülerin, kendini koruma mekanizmalarının sonucu. Ama yanlış bir şeylerin karşısında durduğunda, itiraz ettiğinde cezalandırılacağını da görüyor bu insanlar. Çünkü 100 yıldır bölgede uygulanan politika bu. Dolayısıyla bu suskunluğu oluşturan, siyasetin kendisi ve yarattığı korku iklimi. Bir kişiyi susturan büyük korku, bir toplumu susturma amacı taşıyor esasında.”
‘KÖYDE BİR TECRİT HALİ VAR, KÖY BİR ŞEYLERDEN KORKUYOR’
Tavşantepe köyündeki suskunluğu yaratan korku iklimine dair Güneş, şunları ekledi:
“Köye baktığımızda bir tecrit hali de görüyoruz. Köy açık hava cezaevi gibi. Köy konuşamıyor, köy bir şeylerden korkuyor. Bildiğini gizlemeye iten bir düzen var.”
‘KORKU İKLİMİNİ 100 YILLIK İDEOLOJİ YARATTI’
Siyasetin yarattığı bu korku ikliminin iktidar, din, erkek egemen sistem, aile baskısı, para, tehdit gibi farklı araçları olabileceğine dikkat çeken Güneş, “Aslında tüm bunların toplamı mevcut iktidar ve 100 yıllık ideoloji tarafından yavaş yavaş işlendi. Tarihsel sürece iyi bakmak lazım. Darbelerle, asit kuyularıyla, domuz bağlarıyla, faili meçhullerle, cezasızlık politikasıyla işlendi bu korku. Ve bu korku bugün insanların hakikati ifade etmesinin önünde engel oluşturdu” dedi.
‘KÖYÜN SUSKUNLUĞU ŞAŞIRTMAMALI’
Köydeki erkek egemen anlayışın, suskunluğun en önemli sebeplerinden biri olduğunu kaydeden Güneş, “Köyde kadın yok. Cenaze törenine bakın, ilk günden bugüne konuşanlara bakın. Hiç kadın yok ve tüm düzen erkekler üzerinden kurulu. Tabuta konan duvak da o erkek egemen sistemin en net temsillerinden biri. Ayrıca köydeki aramalarda kurşunlar, cephanelikler olduğu söyleniyor. Bu köyün suskunluğu şaşırtmamalı” diye konuştu.
‘SUSKUNLUK TÜM TÜRKİYE’DE VAR, KÜRT İLLERİNDE DEVREYE BAŞKA PARAMETRELER GİRİYOR’
Narin Güran’ın öldürüldüğü köydeki suskunluğun benzerlerinin Türkiye’nin her yerinde yaşandığını, Tavşantepe Köyü’nün Türkiye’nin bir prototipi olduğunu söyleyen Güneş, “Hiç kamuoyuna yansımamış cinayetler, istismar vakaları var. Bu suskunluk farklı gerekçelerle her yerde var. Ama Kürt illerinde başka parametreler de devreye giriyor” ifadelerini kullandı.
SOYLU HÜDA-PAR İÇİN ‘DEVLET AKLI’ DEMİŞTİ
Güneş, Kürt illerinde devreye girdiğini söylediği parametreleri dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun sözlerini hatırlatarak anlattı. Soylu’nun 2023 seçimlerinden önce HÜDA-Par’ın Cumhur İttifakı’na katılmasına ilişkin “HÜDA PAR adımı Türkiye’nin 20-30 yıl içerisinde Doğu ve Güneydoğu’da muhafazakar politika açısından yalnız kalan, kendi kodlarına dönmeye çalışan AK Parti ve Tayyip Erdoğan bu dönemin en büyük akıllarından bir tanesi olduğu. Bu çok güçlü bir sosyolojik adımdır ve büyük bir devlet aklıdır” dediğini anımsatan Güneş, şöyle konuştu:
“Soylu, bu politikanın bir devlet aklı olduğunu söylemişti. Sonra ne oldu? Diyarbakır’da kafe baskınları oldu. Dans eden insanlara saldırıldı. Kadınlara ‘havuza giremezsiniz’ denildi. Tavşantepe’de yaşananları bu devlet aklından bağımsız düşünmemek gerektiğini, siyasi bağlantıların araştırılması gerektiğini söylüyoruz.”
‘KİMSE DENETİMSİZ KUR’AN KURSLARINI SORGULAMAMIZI ÇARPITMASIN’
Narin Güran’ın Kur’an kursundan çıktıktan sonra kaybolduğunu hatırlatan ve Türkiye genelinde Diyanet İşleri Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ya da başka herhangi bir kurum tarafından denetlenmeyen çok sayıda Kur’an kursu olduğuna da dikkat çeken Güneş, şöyle konuştu:
“Diyanet İşlerine Bağlı Yaz Dönemi Kur’an Kurslarına Diyanet İşleri Başkanlığınca 16 Ağustos’ta son kapanma tarihi verilmiş. Ama Narin’in gittiği zaman dilimi bunun çok ötesinde. Bunun yanı sıra biz köyü heyetçe ziyaret ettiğimizde Kuran kursu olarak kullanıldığı söylenen binada ağırlandık, yaptığımız gözlemler bu binanın fiziki şartlarının ilgili mevzuata hiç de uygun olmadığıydı. Bu da mevcut denetimsizliğin en açık göstergesi. Aynı zamanda Tavşantepe köyündeki imamla ilgili geçmiş zamanlardan istismar kaynaklı suç duyurusu olduğuna dair bulgular var. Dolayısıyla bizim bu Kur’an kurslarının denetlenmesi çağrısı yapmamız son derece normal.”
‘ELEŞTİRİMİZ KUR’AN’IN ÖĞRENİLMESİNE DEĞİL’
Güneş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Eleştirimiz Kur’an’ın öğretilmesine yönelik değil. Kimse denetimsiz Kur’an kurslarını sorgulamamızı çarpıtmasın. Çünkü oralara emanet edilenler çocuklar. Buraların denetlenmesi şart. Denetlenmeyen Kur’an kurslarında şimdiye kadar kaç suç duyurusunda bulunulmuş, Diyanet İşleri’ne bağlı olmayan kaç Kur’an kursu var, bu kurslara giden kaç öğrenci var? Bu verilerin paylaşılmasını istemek en asli görevimiz. Ayrıca din eğitimi çocukların ‘somut ve soyut işlemler dönemleriyle’ bağlantılıdır. Pedagojik eğitim almış bir insan bir çocuğa hangi yaşta hangi eğitimi vereceğini, hangi değerlerden bahsedeceğini çok iyi bilir. Bu yüzden de Kur’an kurslarının denetlenmesi gerekir.”